17 Aralık 2015 Perşembe
''Eylül'' romanı hakkındaki düşüncelerim
Kitap psikolojik bir eser olduğu için durum anlatımı olay anlatımına ağır basmakta. Tasvirler yer yer fazla olsa da anlatımı güçlendirmekte. Mehmet Rauf'un yaşadığı dönemde de bazı insanlar ellerinde olanla yetinmeyi bilmiyorlarmış sanırım. Süreyya'nın bir konakta yaşaması ve yalıya taşınmak istemesi buna bir örnek. Çok merakla okuduğumu söyleyemem ama bence kitapta ruhsal çözümlemeler başarılı. Psikolojik roman okumayı sevenlere önerebileceğim bir kitap.
26 Eylül 2015 Cumartesi
“İnsanlar, ırk veya renk gibi sebeplerle üstün olmazlar. En iyi kalbi, en iyi aklı olanlar üstündür. Üstün insan yerdekine eğilerek ayakta durur ve onu kaldırarak yükselir.” Robert Green Ingersoll
Bizi biz yapan farklılıklarımız aslında. Üstelik bu hayatta her şey sadece siyah-beyaz ve doğu-batı gibi zıt seçeneklerden de ibaret değil. Nasıl ki ara renkler, ara yönler var; birçok farklılık da var bu hayatta. Herkesin bir hikayesi var. İnsanların seçebildikleri ya da seçemedikleri farklılıklarına saygı duymak bu kadar zor olmamalı. Ayrıca sadece insana da değil hayvan, bitki vb. tüm canlıların yaşam hakkına saygı duymalıyız. İnanıyorum ve umut ediyorum ki bunu başardığımızda Dünya çok daha yaşanılabilir, güzel bir gezegen olacak.
3 Eylül 2015 Perşembe
15 Temmuz 2015 Çarşamba
2 Temmuz 2015 Perşembe
28 Haziran 2015 Pazar
22 Mayıs 2015 Cuma
''Efrasiyab'ın Hikayeleri'' kitap sorusu cevabı
Ben Ölüm. Kimileri için ismim bile ürkütücü olabilir. Pek de haksız sayılmazlar. İsmimden de anlaşılabileceği gibi zamanı geldiği zaman insanların canını almak benim görevimdir. Kimilerine göre çok zamansız bir zamanda gelmiş olabilirim. Ama neticede korkunun ecele faydası yok. Ben insanlara göre hep kötüyümdür. Sonuçta can alıyorum. Ama bazı insanlar bu kadar kötüyken ve başkalarına zarar verirken benim kötü olan karakter olmam da biraz haksızlık. Oysa benim görevim bu, ama kötülük insanlar için bir seçenek...
Cezzar Dede ile oynadığımız oyunda birbirimize hikayeler anlattık. Ve bu hikayelerin içinde Aptülzeyyat, Azazil, Kont, Bidaz ve Hamiyet Hanım karakterleri yer alıyordu. Bir gün defterime baktım ve canını alacağım yeni kişinin yanına gittim. Son olarak bir oyun oynamak istedim ve buna göre birbirimize birer hikaye anlatacaktık. Ben hikaye olarak Aptülzeyyat, Azazil, Kont, Bidaz ve Hamiyet Hanım'dan bahsetmeye karar verdim. Ve böylece bu hikaye Cezzar Dede ile oynadığımız oyunun bir derlemesi olacaktı. Ve başladım anlatmaya: ''Bir zamanlar erkek öğrencilerin kaldığı bir yatılı okula Kont adında yeni bir müdür gelmiş. Bu müdürün bir hastalığı varmış. Güneş ışığı ya da herhangi bir ışık aldığı zaman vücudunda delikler oluşur ve bu deliklerden kanlar fışkırırmış. Bu yüzden Kont'un güneşe çıkması öldürücü bir sorunmuş. Ve bu okula öğrenciler arasında Sağır olarak nitelendirilen bir resim öğretmeni gelmiş. Alyanak denen ve asıl adı Bora Mete olan öğrencinin resim yapmayı çok sevdiğini ve çok yetenekli olduğunu fark etmiş. Onu yanına çağırmış ve ona resim yapması için boya, tuval setleri vermiş ve güneşli günlerde resim yapmasını söylemiş. Alyanak çok mutlu olmuş ve karşılık olarak çocuğun kanını Kont'a vermeye başlamışlar. Ve Alyanak 10 gün sonra ölmüş. Kont'un yaşaması uğruna, pırıl pırıl bir çocuk hiçbir suçu olmadan hayata gözlerini yummuş. Gelelim Bidaz'a… Bidaz lanetli Bizans Kralı. Dokunduğu her şey altın oluyormuş ve bir gün kendisi de altına dönüşmüş. Çok uzun zaman öyle kalmış. Ama Gallaoğlu ve Defineci kendisine aramaya çıkana kadar... Ve en sonunda da Gallaoğlu'nun kayınvalidesi altına dönüşmüş, başta fakir olan Gallaoğlu ise zengin olmuş. Aptülzeyyat, Azazil ve Hamiyet Hanım' gelirsek; Aptülzeyyat rüyasında Salih adındaki ak sakallı ihtiyarı gören zengin tüccar, Azazil, Ehriban ile yaptıkları kötülüklerden sonra babası tarafından evden kovulan Ehriban'ın erkek kardeşi, Hamiyet hanım ise Cilvenaz, İşvenaz, Gönlenaz, Alemnaz isimli 4 kızı olan hamarat dul kadınmış.''
Sonra ona benim hikayemin burada bittiğini, şimdi bana kendi hikayesini anlatmasını istediğimi söyledim. Bana bir hikaye anlattı. Çok iyi birine benziyordu. Onu öldürmemem için bana hiçbir şey demedi ve oyun oynamayı teklif etmedi. Bende bu dünyada bu kadar kötü insan varken bu kişinin yaşaması gerektiğini düşündüm ve onun canını almadım. Ölüm işte...Çok uzak ama bir o kadar da yakın.
Neslican Demir
''Kuyucaklı Yusuf'' kitap sorusu cevabı
Kuyucaklı Yusuf romanındaki Yusuf'u bence lirik biri olarak nitelendirebiliriz. Çocukluğundan beri başından kolay şeyler geçmiyor. Annesini, babasını öldürüyorlar ve Yusuf bütün bu olanlara tanık oluyor. Parmağını kaybediyor ve hiç tanımadığı insanların yanında yeni bir hayata başlıyor. Yeni bir hayat, ama eski hayatından, anılarından ve eski yaşantısından kopamadığı yeni bir hayat... Babası yerine koyduğu ve Yusuf'u kendi oğlu gibi seven Salahattin Bey'in yanında büyüyor. Kaymakam Salahattin Bey'in eşi, tahammül edilemez bir kadın olan Şahinde ile hiçbir zaman anlaşamıyor. Hatta bazen onu o aileye bağlayan tek kişinin küçük kız kardeşi Muazzez olduğunu düşünüyor. Kız kardeşi diyorum ama Yusuf o zamanlar belki de gönlünü ona kaptıracağından habersiz. Taşra sorunu, gittiği yerde yabancılık çekme ve yeni ortamlara alışamama gibi sorunlar onu biraz duygusal yapıyor.
Bence Yusuf için aşık da diyebiliriz çünkü aşkını kalbine gömebilecek kadar çok seviyor Muazzez'i. Arkadaşı Ali ile Muazzez'in evleneceği ihtimali onu çok sarstığı halde arkadaşına olan sadakatinden sevdiği kişiden vazgeçiyor. Ama sonra Muazzez ve Yusuf evleniyorlar. Evlendikten sonra da onu incitmeye kıyamayacağı küçük bir çocuk olarak görüyor. Annesi Şahinde'nin dolduruşuna gelip aslında yapmayacağı şeyler yapan Muazzez'i görünce yine onda bir kabahat aramıyor, arayamıyor. Çünkü Muazzez onun gözünde hiçbir fenalık yapamayacak 15 yaşında bir genç kız. Yusuf Muazzez'i gerçekten seviyor ve ona aşık.
Ve bence Yusuf'u kahraman olarak da nitelendirebiliriz çünkü sevdikleri için her şeyi yapmayı göze almış biri. Salahattin Bey'in borcunu ödemek için arkadaşından para alıyor ve neredeyse sevdiği kızı kaybedecek duruma geliyor. Kübra'yı ve annesini Hilmi Bey ve Şakir'den koruyor. Aslında Yusuf elinden geldiği kadar herkese yardım etmeye çalışıyor. Şartlar buna pek elverişli olmasa da o elinden gelen her şeyi insanların iyiliği için yaptığından, romandaki Yusuf karakteri bence kahramanlık özelliğiyle de nitelendirilebilir.
Yusuf ile Züleyha kitabındaki Yusuf ile Kuyucaklı Yusuf kitaplarındaki Yusuf karakterlerinin benzerlikleri ikisinin de sevdiklerine çok sadık olmaları. İki Yusuf karakteri de sevdikleri için her şeyi göze alabilirler. Farklılıkları ise Kuyucaklı Yusuf kitabındaki Yusuf karakterinin Muazzez'e karşı duyduğu aşk beşeri aşk. Ama Yusuf ile Züleyha kitabındaki Yusuf karakterinin duyduğu aşk ilahi aşk. Aslında Yusuf Allah'a ulaşmak istiyor. Ama ilk başta Züleyha'yı seviyor. Sonra ise dünyadaki her şeyin Allah'ın güzelliğinin bir parçası olduğunu, asıl aradığının beşeri aşk değil, ilahi aşk olduğunu anlıyor. Her iki kitaptaki Yusuf karakterlerinin başından da türlü serüvenler geçiyor.
''Hangisi benim Yusuf'um?'' ve ''Ben hangi Yusuf'um?'' sorularını kendime sorduğum zaman kafamda kesin bir yanıt oluşturamadığım gibi, bize bu noktada hayatın yön verdiğini düşünüyorum. İki farklı Yusuf. Biri Nazan Bekiroğlu'nun diğeri ise Sabahattin Ali'nin kaleminden... İki farklı Yusuf, iki farklı dönem ve iki farklı insan. İki karakterin de hem benzer hem farklı özellikleri bulunmakta. Hangisinin benim Yusuf'um olduğu ve benim hangi Yusuf olduğum da tıpkı bu iki karakterin benzerlik ve farklılıkları gibi. Bence içinde bulunduğumuz duruma, zamana, olaya bağlı olarak bizim Yusuf'umuz da, hangi Yusuf olduğumuz da değişir.
Neslican Demir
25 Nisan 2015 Cumartesi
Sabahattin Ali
''Sen aklıma gelince her şey gülümserdi.
Ağaçlar şarkı söyler, rüzgar tatlı eserdi.''
Ağaçlar şarkı söyler, rüzgar tatlı eserdi.''
Sabahattin Ali
10 Nisan 2015 Cuma
''Bab-ı Esrar'' Kitap Sorusu Cevabı
Soru:"A konuk, hiçbir durağa gönül verme; çünkü ondan çekilip ayrılırken yaralanırsın sonra."
"Ey bir sevdaya kapılmış, kendini kaybetmiş gönlü kınamaya, ayıplamaya açılan diller! Dudaklarınızı yumun, çünkü gönlün de bir başka dili var!"
Divan-ı Kebir'den alınan bu satırlardan yola çıkarak Bab-ı Esrar'da işlenen Şems ve Mevlana ilişkisini açıklayınız.
Cevap:Bab-ı Esrar'da Şems ve Mevlana arasında çok güçlü bir bağ vardır. Her ikisi de Allah aşkıyla doludur. ''A konuk hiçbir durağa gönül verme; çünkü ondan çekilip ayrılırken yaralanırsın sonra.'' sözünde her insanın bu dünyada bir misafir olduğu, bu dünyanın gelip geçiciliği, asıl önemli olanın öbür dünya olduğu; bir insana karşı duyulan beşeri aşkın geçici olduğu, bir insana fazla bağlanılmaması, ona gönül verilmemesi gerektiği anlatılmaktadır. Dünyadaki iyi şeylerin de kötü şeylerinde geçici olduğu, eğer kendimizi bu dünyaya ve beşeri olanlara fazla bağlarsak onlardan bir gün ayrıldığımızda üzüleceğimiz anlatılmaktadır. Şems ile Mevlana arasındaki ilişki de buna dayanır. İkisi de dünyadaki malın, mülkün geçici olduğunun farkındadır. Nefislerini terbiye etmiş, insan-ı kamil olmuşlardır. Ve tüm ömürlerini Allah'ın huzuruna çıkacakları günü bekleyerek geçirmişlerdir. Aralarındaki bağı güçlendiren şey belki de ikisinin de aynı yolda ilerliyor olmasıydı. Kitapta Mevlana sadece Şems istediği için yapılması çok zor olan şeyleri bile yapıyor. Şems ise Mevlana'nın bu sabrı karşısında kendini tutamıyor. ''Asıl şeyh sensin.Asıl Tanrı dostu sensin. Ne olur beni müritliğine kabul et.'' diyerek Mevlana'nın ayaklarına kapanıyor. Ve birbirlerinin gözlerindeki perdeyi kaldırdıklarını, hakiki dostun ve hakikatin birbirleri olduğunu anlıyorlar. ''Ey bir sevdaya kapılmış, kendini kaybetmiş gönlü kınamaya, ayıplamaya açılan diller! Dudaklarınızı yumun, çünkü gönlün de bir başka dili var!'' sözünde Şems ve Mevlana arasındaki ilahi aşkı ve bağlılığı kınayanlara karşı gelinmiştir. Şems ve Mevlana arasındaki aşkı dünyadaki insanlardan belki de hiç kimse anlayamaz. Şems ve Mevlana'yı eleştirmeyin, onlara iftira atmayın çünkü onların arasındaki gönül ilişkisini kimse anlayamaz. Dudakalarınızı yumun, Şems ve Mevlana hakkında yorum yapmayı bırakın çünkü belki Şems ve Mevlana'yı birbirlerine bağlayan söyledikleri sözler değil de, yüreklerinden geçenlerdir deniliyor. Ve eğer Şems ve Mevlana hakkında konuşmayı bırakıp onların gönüllerinden geçenleri anlayıp bunları kendi gönüllerinde hissedebilirlerse asıl o zaman Şems ve Mevlana arasındaki ilişkiyi anlayabilecekleri anlatılıyor.
Neslican Demir
"Ey bir sevdaya kapılmış, kendini kaybetmiş gönlü kınamaya, ayıplamaya açılan diller! Dudaklarınızı yumun, çünkü gönlün de bir başka dili var!"
Divan-ı Kebir'den alınan bu satırlardan yola çıkarak Bab-ı Esrar'da işlenen Şems ve Mevlana ilişkisini açıklayınız.
Cevap:Bab-ı Esrar'da Şems ve Mevlana arasında çok güçlü bir bağ vardır. Her ikisi de Allah aşkıyla doludur. ''A konuk hiçbir durağa gönül verme; çünkü ondan çekilip ayrılırken yaralanırsın sonra.'' sözünde her insanın bu dünyada bir misafir olduğu, bu dünyanın gelip geçiciliği, asıl önemli olanın öbür dünya olduğu; bir insana karşı duyulan beşeri aşkın geçici olduğu, bir insana fazla bağlanılmaması, ona gönül verilmemesi gerektiği anlatılmaktadır. Dünyadaki iyi şeylerin de kötü şeylerinde geçici olduğu, eğer kendimizi bu dünyaya ve beşeri olanlara fazla bağlarsak onlardan bir gün ayrıldığımızda üzüleceğimiz anlatılmaktadır. Şems ile Mevlana arasındaki ilişki de buna dayanır. İkisi de dünyadaki malın, mülkün geçici olduğunun farkındadır. Nefislerini terbiye etmiş, insan-ı kamil olmuşlardır. Ve tüm ömürlerini Allah'ın huzuruna çıkacakları günü bekleyerek geçirmişlerdir. Aralarındaki bağı güçlendiren şey belki de ikisinin de aynı yolda ilerliyor olmasıydı. Kitapta Mevlana sadece Şems istediği için yapılması çok zor olan şeyleri bile yapıyor. Şems ise Mevlana'nın bu sabrı karşısında kendini tutamıyor. ''Asıl şeyh sensin.Asıl Tanrı dostu sensin. Ne olur beni müritliğine kabul et.'' diyerek Mevlana'nın ayaklarına kapanıyor. Ve birbirlerinin gözlerindeki perdeyi kaldırdıklarını, hakiki dostun ve hakikatin birbirleri olduğunu anlıyorlar. ''Ey bir sevdaya kapılmış, kendini kaybetmiş gönlü kınamaya, ayıplamaya açılan diller! Dudaklarınızı yumun, çünkü gönlün de bir başka dili var!'' sözünde Şems ve Mevlana arasındaki ilahi aşkı ve bağlılığı kınayanlara karşı gelinmiştir. Şems ve Mevlana arasındaki aşkı dünyadaki insanlardan belki de hiç kimse anlayamaz. Şems ve Mevlana'yı eleştirmeyin, onlara iftira atmayın çünkü onların arasındaki gönül ilişkisini kimse anlayamaz. Dudakalarınızı yumun, Şems ve Mevlana hakkında yorum yapmayı bırakın çünkü belki Şems ve Mevlana'yı birbirlerine bağlayan söyledikleri sözler değil de, yüreklerinden geçenlerdir deniliyor. Ve eğer Şems ve Mevlana hakkında konuşmayı bırakıp onların gönüllerinden geçenleri anlayıp bunları kendi gönüllerinde hissedebilirlerse asıl o zaman Şems ve Mevlana arasındaki ilişkiyi anlayabilecekleri anlatılıyor.
Neslican Demir
20 Mart 2015 Cuma
''Onunki sadece hasret. İnsana duyulan aşk ölümlüdür. Tıpkı beden gibi. Ölümsüz bir aşk için ölümsüz bir varlığı sevmek gerek. Hiçbir zaman senin olmayacak, hiçbir zaman anlayamayacağın, hiçbir zaman doyamayacağın, hiçbir zaman kavuşamayacağın, hiçbir zaman terk edemeyeceğin bir varlığı.'' Ahmet Ümit-Bab-ı Esrar
18 Mart 2015 Çarşamba
18 Mart Çanakkale Zaferi
18 Mart Çanakkale Zaferimizin 100.yılı kutlu olsun. Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk'ü, aziz şehitlerimizi, ve milli mücadeleye destek veren Türk milletini saygı ve minnetle anıyorum. Ruhunuz şad, mekanınız cennet olsun.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)