13 Aralık 2020 Pazar
Kayıp Şeyler Dükkanı - Radyo Tiyatrosu
30 Kasım 2020 Pazartesi
Aslanlı Yol, Sunay Akın
27 Kasım 2020 Cuma
Doppler, Erlend Loe
Oslo’da yaşayan Andreas Doppler ormanda bir bisiklet kazası
geçirir ve bu kazadan sonra hayatındaki birçok şey değişir. Modern hayatın artırdığı
sorumlulukların, başarı hırsının olmadığı; mümkün olduğunca insanlardan uzak olacağı,
bir şey yapmayacağı bir hayat ister.
‘’İnsanlardan hoşlanmıyorum.
Yaptıklarından hoşlanmıyorum. Temsil ettiklerinden hoşlanmıyorum. Söylediklerinden hoşlanmıyorum. ‘’
‘’Diğer taratan, kendimi yalnızlığa alıştırıyorum, yalnızlıkla birlikte yaşamaya.’’
Kazadan sonra Doppler, eşi ve çocuklarıyla birlikte yaşadığı
evden birkaç kilometre uzaklıkta bulunan bir ormana yerleşir. Bir yavru geyiğin
annesini avlar. Sonrasında yavru geyiğin kendisinin etrafında dolanmasından
ve kendisini seyretmesinden rahatsız olur. Bir süre sonra avlanmak için hazırlanır
ancak yavru geyik kaçar. Daha sonra yavru geyik geri döner, o gece aynı çadırda uyurlar ve
insanlarda bulamadığı samimiyeti, yakınlığı yavru geyikte bulur.
‘’Gece çadırda onunla birlikte uyuduk. Şaşırtıcı bir şekilde ısınmama çok faydası oldu. Gecenin büyük bir kısmında onu yastık niyetine kullandım, sabah uyandığımda da öylece yatmaya devam ettik; insanlarla pek yaşamadığım türden bir samimiyet ve yakınlıkla birbirimizin gözlerinin içine baktık.’’
Artık, daha sonra Bongo ismini vereceği yavru geyikle birlikte yaşamaya başlar. Bongo’nun annesinin etinin bir kısmını kendisi yer, bir kısmını da takas için kullanır. Doppler takası, satın almaya tercih eder ve dünyanın geleceğinin buna bağlı olduğunu düşünür. Geyik etini bir torba dolusu meyve ve her gün içtiği bir litre yağsız süt gibi ürünlerle takas eder.
‘’…Gündemin son maddesi olarak, görüşlerimizi belirttiğimiz
kısma gelindiğinde takas ekonomisinin müfredata alınması gerektiğini söylüyorum.
Gençler, her şeyi satın almak yerine eşya ve hizmet takasına özendirilmeli. ‘Dünyanın
geleceği buna bağlı. Dünya insanlara ait değil, insanlar dünyaya ait’…’’
...
Herkes değilse bile muhtemelen pek çok kişi hayatında yalnızca bir kez de olsa gündelik yaşamın telaşından, insanlardan, üstesinden gelemeyeceğini düşündüğü sorumluluklarından uzaklaşmak istemiştir. Doppler, Erlend Loe’nin kaleme aldığı ve Dilek Başak’ın dilimize çevirdiği, oldukça akıcı olduğunu düşündüğüm bir kitap. Yazar, Doppler’in düşüncelerini okuyucunun da anlayabileceği bir açıklıkla paylaşmış ve yazarın kullandığı doğa tasvirleri de bu anlatımı güçlendirmiş. Doppler'in oğlu Greegus ve Doppler ile ilk kez ormanda karşılaşan ve ormanda yaşama fikrine en başta soğuk bakan ancak Doppler'in düşüncelerini dinledikten bir süre sonra ormana taşınmaya karar veren ''sağcı'' Bosse de ormanda yaşama fikrini zamanla daha kabul edilebilir bulur ve bunu denerler. Doppler; oğlu Gregus ve yavru geyik Bongo ile birlikte yaşamaktan mutludur ama Bosse'nin gelmesiyle birlikte aslında hedeflediği yalnız yaşama ve hiçbir şey yapmama isteklerini gerçekleştiremediğini düşündüğünden Bosse'nin ormana, üstelik onların çadırına yakın bir bölgeye taşınmasından pek memnun olmaz. Ayrıca Doppler ile çok iyi bir şekilde tanıştıklarını söyleyemesek de daha sonra Doppler'in iyi bir dost olarak gördüğü Düsseldorf da ormanda yaşamayı deneyimler. Aslında yaşınız, hayat görüşünüz, içinde bulunduğunuz imkanlar pek fark etmeksizin bu şekilde insanlardan uzaklaşıp kendinize yaklaştığınızı söylemek de mümkün olabilir ve belki de tüm bu kişiler bunu fark edip ''medeniyet''ten, insanlardan uzak şekilde ormanda yaşamak isterler. Bu kitap, kimi zaman benlik arayışının, kendimizle baş başa kalma isteğinin; başarı, para, güç, aile gibi değerlere daha baskın gelebildiğini görmemi ve okurken hem birçok konuda düşünmemi hem de bazı yerlerde tebessüm etmemi sağladı.
25 Kasım 2020 Çarşamba
Gündüzsefası, Sarah Jio
19 Kasım 2020 Perşembe
Paris-Beyrut Mutluluk Hattı, Dilan Bozyel
''Yola çıkanlar bilir ki
Yola çıkma günü geldiğinde
Ayrılmak zorunda kaldığın yer
Güzel görünür göze;
İnsanlar daha dost gibi davranır sanki.
Saçını kestirmeye kuaföre giderken
Saçının hiç olmadığı kadar güzel şekil alması,
Doktor randevuna giderken ağrının kesilmesi gibi.''
10 Kasım 2020 Salı
1881- ∞
2 Kasım 2020 Pazartesi
Gün Işığında Karanlık
''Kötü veya yanlış bir şeyi önleyecek yol, tedbir'' Bu açıklama Türk Dil Kurumunun güncel Türkçe sözlüğünde önlem kelimesinin anlamı. Anlamı bu olan bir kelimeyi biz ne yazık ki kötü veya yanlış bir şeyi önleyemedikten sonra gündemimize aldık, tüm uzman görüşlerine kulaklarımızı tıkadık ve o kötü ya da yanlış şey gerçekleşmediği sürece hiç yokmuş gibi davrandık. Depremin olmasını değil ama enkaz altında kalan tüm canlıların yaşadığı korku dolu saatleri, günleri; onları dışarıda bekleyen sevenlerinin yaşadığı umutla karışık korkuyu önleyebilirdik. Asla karşılığı ödenemeyecek fedakarlıkla çalışan arama-kurtarma ekiplerinin yoğun çabalarından sonra kurtulan tüm canlıların sesindeki; insan, kedi, köpek ve daha nice canlının gözlerindeki korkuyu önleyebilirdik. Geçmişimizde Gölcük depremi, Düzce depremi, Van depremi, Elazığ depremi gibi yıkıcı etkileri olan birçok deprem yaşanmışken şimdi de İzmir depremini yaşadık. Bu depremin olacağı sürpriz değildi; ne zaman, nerede olacağı uzmanlar tarafından tahmin edilmişti ve gerekli önlemlerin alınması için çağrıda bulunulmuştu. Peki ne oldu? Gerekli önlemler alınmadı. 17 Ağustos 1999 depremi üzerinden 20 yılı aşkın zaman geçti ve bu 20 sene, hem o günü yaşayan çoğu kişi tarafından korku ve endişeyle hatırlanacak kadar kısa, hem de gerekli önlemlerin alınabileceği kadar uzun bir süreydi. Aynı depremi yaşayan bir bina yıkılırken diğer bina dimdik ayakta kalabiliyorsa bunun açıklaması yıkılan binanın depreme dayanıklı olarak yapılmaması. O depremde enkaz altında kalan kişilerden hangisi o gün bu olayların yaşanacağını tahmin edebilirdi? Kim bilebilirdi evde olan çocuğunu bir daha göremeyeceğini? Sabah evden çıkarken yuva olarak bildiği yeri döndüğünde enkaz olarak bulacağını kim bilebilirdi? Çocukları canlı olarak bulunamasa bile onların parçalarının bulunmasını umut eden, depremden sonraki gün çocuklarının üstüne güneş doğmadı diye ağlayan anne babalar var. Kimseye bu çaresizliği yaşatmaya hiç kimsenin hakkı yok. Lütfen artık gerekli önlemler kötü veya yanlış bir şeyi önlemek için alınsın.
Var gücüyle çalışan tüm arama-kurtarma ve sağlık ekiplerine; emek harcayan herkese sonsuz teşekkürler.
30 Ekim 2020 İzmir depreminde ve önlenebilir tüm ölümlerde hayatını kaybeden herkes için... Yattığınız yer incitmesin, mekanınız cennet olsun.
Neslican Demir
17 Ekim 2020 Cumartesi
Bir Ömür Nasıl Yaşanır?, İlber Ortaylı
''Beyninize yeni bir kapı açacak, size bir değer katacak insanla bir araya geldiğinizde bir şey öğrenirsiniz; bir şey düşünürsünüz; yeni bir yere bakmaya başlarsınız. Düşünceniz yeni bir boyut kazanır, yaşamınıza farklı bir bakış açısı eklenir. O boyut bazen yanlış da olabilir, ziyanı yok; bu yanlış, zaman içinde tahsis edilir. Dahası, o yanlış bile ortalıkta boş boş gezmekten daha iyidir. Dilinizi, intibaınızı, tecrübe ve görgünüzü geliştiren; dünyaya bakışınızı değiştiren insanlar önemlidir. Onlarla bir araya gelmeye gayret ediniz; sonra oradan başka yere seçersiniz, sabit kalmanız şart değildir.'' İlber Ortaylı-Bir Ömür Nasıl Yaşanır?
5 Eylül 2020 Cumartesi
Son Nefes Havaya Karışmadan, Paul Kalanithi
28 Ağustos 2020 Cuma
Kelebek ve Dalgıç, Jean-Dominique Bauby
25 Ağustos 2020 Salı
Vahşetin Çağrısı, Jack London
5 Ağustos 2020 Çarşamba
Memleketi Ben Kurtaracağım, Gülse Birsel
27 Temmuz 2020 Pazartesi
Algernon'a Çiçekler, Daniel Keyes
16 Temmuz 2020 Perşembe
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Peyami Safa
10 Mayıs 2020 Pazar
50 Soruda Kanser, Prof. Dr. Berrin Pehlivan
3 Mayıs 2020 Pazar
''Biz haber etmeden haberimizi alırsın,
yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin.
Gözümüzün dilinden anlar,
elimizin sırrını bilirsin.
Namuslu bir kitap gibi güler,
alnımızın terini silersin.
O gider, bu gider, şu gider,
Dostluk, sen yanı başımızda kalırsın.''
Nazım Hikmet Ran
20 Nisan 2020 Pazartesi
Uçurtmalar, Romain Gary
27 Ocak 2020 Pazartesi
Şairin de dediği gibi;
''Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.''